mekan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mekan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27.02.2013

Jolly Joker Ankara Katatonia & Epica Konseri

Konser haberini ilk gördüğümde kalbimde atan küçük pıtpıtları ifade etmeye çalışsam edemem. Evet, yine ergenliğimin grubu Katatonia Ankara'ya geliyordu. Epica'yı kim iplesindi... Ama yine de yanında bonusu ile geliyordu! Daha öncesinde Katatonia'yı 3 kez izleme fırsatı bulmuştum. İlki 2004 yılında İstanbul Rock the Nations konserindeydi. O zaman Epica da çıkmıştı headliner olarak. Ama biz daha bebe olduğumuzdan ve iki kız gittiğimizden geç saate kadar duramamıştık konserde. İçimde kalmıştı. Daha sonra Ankara Saklıkent'e geldiler. Tarihini tam hatırlamıyorum ama, 2006 olabilir! En önde izlemiş, hatta tüm eşyalarımı Blakkheim'ın önüne, sahneye koyuvermiştim. Diğeri de 2010 yılında Profestival kapsamında yine Ankara Hacettepe'de gerçekleşen konserdi. Sepultura, Deathstars ve Kreator da yine bana Katatonia'nın getirdiği bonuslardı. 

Konsere Adım Adım

Konser için yanıma bir yoldaş, bir gardaş aradım durdum. İnsanlara rüşvetler teklif ettim. "Vallaha istediğiniz bi konserde yanınıza eşlik edicem" dedim. Tabii benim çok metalci (!) arkadaşlarım "ergenlerle konser dinleyemem, bayık bayık bayılamam..." falan gibi laflar ettiler. Dedim gelmezseniz gelmeyin. Tek gidecektim. Adamlar taaaa İsveç'in dağlarından Ankara'ya,  evime 8-10 dklık bir yürüme mesafesine gelecekler, ve ben kimse bana eşlik etmiyor diye gitmeyeceğim öyle mi? Bu deneyimi de yaşamak güzel olur diye düşündüm. Ne de olsa hayatımda tek başıma gidip iskender yeme deneyiminde bulunmuştum ya, her şey vız gelirdi artık... İskenderin gücü adına, tam da kararımı vermişken, şans eseri, Master'dan bir arkadaşım (bir önceki Hacettepe konserinde de birlikteydik) da gelmek istediğini söyledi. Kendisi eskiden beri Simone Simons hayranı...

Konsere bir gün kala aldık biletlerimizi. Artık büyümüştük. Üniversitemizi bitirip, üstüne master bile patlatmıştık. İş güç sahibi insanlardık. Gavat gibi atladık arabamıza (1dk falan sürdü ulaşmak), valeye de verdik, paşa paşa girdik içeri. İlk kez gittim jolly joker sahnesine. Çok da beğendim. Ambiyansı çok hoş görünüyor. Ama ilk girişte anlayamadık. Önce bara girdik. Herkes oradaydı. Baktık baktık sahne yok. Sonra birine sordum, "gardaş sorması ayıptır sahne nerde?" diye. Meğer alt kattaymış. Milletin barın çıkış kapısında sıra olması bu yüzdenmiş. Merdivenlere inen bariyer kalkacak ve millet en öne koşacak ya! Dedim hiç işim olmaz. Aslında olur da, uzun zamandır bu konseri bekliyorum, pazar sabahı tüm stresimden arınıyorum ki bir aksilik çıkmasın diye. Ama her boka rağmen konser vaktinden 2 saat önce durduk yerde belim tutuluyor! İşte bu da benim olaylarım... Bu yüzden, orada bulduğumuz bir masaya oturup (yine kapıya yakındık ama), beklemeye başladık. Hareketlilik olunca da kalkıp sıraya yandan sıvıştık. Sonra yavaş yavaş almaya başladılar konser alanına bizleri. Bir kat indik, resmen şovalye şatosundan şarap mahzenine indiğimi sandım. Bu kadar beğeneceğimi tahmin etmiyordum. Ama uzun merdiven yolculuğu tek kat ile bitmedi. Bir kat daha indik. Ve salondaydık artık!

İlk İzlenimler 



Salon oldukça büyüktü. Büyük dediğim, Saklıkent ile hemen hemen aynıdır. Ama daha teknolojik, daha büyüleyici, daha adama benzer... Sağda solda ve sahnenin tam karşı yukarısında balkon vardı. Belimin aldığı son durumdan dolayı neden balkon almadım diye yakındım durdum. İnsanlar oturarak rahat rahat izlediler. Halbuki ben sahne önlerinde olup, sahnedekilerle iletişim içinde, göz kontağında olmayı seviyorum. 

Yerimiz hiç de fena değildi. Alan tamamen seyircilerle dolmuştu zaten. Biz de en önden 4. sıradaydık. Bu kadar kalabalık için çok çok başarılı bir yerdi bence. Ama o kadar kişiyi göz önünde bulundurduğumuzda, herkes yanyana, göt göte, ağız ağızaydı. Her zamanki gibi bahtsız bedevi ben, boyum gayet uzun olmasına rağmen, önümde 4 adet çam yarması çocuğa maruz kaldım. Sürekli birbirlerine sarılıyorlar, elleri kolları rahat durmuyordu. Uyarmak zorunda kaldım. "Zaten iki metresiniz, lütfen kolunuzu birbirinize atmayın, sahne görüşüm kapandı" dedim. "Tamam konser başlasın indircez" dedi gençler, köftehorlar.  Üstelik Katatonia'ya dair bir bilgileri yok. Epica da dinlememişlerdir. Ama sırf Simone Simons görmeye gelmişler. Kendileri konuşurlarken de duydum. Arkadaş, ortamın en uzun boyluları yine nasıl denk geldi de önüme geldi hayret yaa! 

En dayanamadığım şey insan. İnsana dokunmak, değmek, nefeslerini hissetmek. Değil insan teni, montları suratıma yapışmış bir şekildeydim. Ulan vestiyer var, ver montu, hem sen rahat et, hem metalcilerden korumaya çalıştığın kız arkadaşın rahat etsin! Dünyanın tüm montları kızartma kokuyor bir de! Nedir bu kızartma kokusu? Bunları bu dar ve sıcak ortamda burnumuza dayamak, koklatmak zorunda mısınız? Bir de daha garibi var ki, boyu kısa ama saçı havaya doğru uzayan erkek modeli. Böyle saçlı bir kıza hiç rastlamadım ama yünden bozma, havaya doğru uzayan bir bulut yumağı saçlı erkek modelini her türlü metal & rock konserlerinde görmek mümkün. O değil de, hala grup tshirtleri de varmış. Utanmadan giyiliyormuş. Fütursuzca o saçlar uzatılıyormuş bakımsız bakımsız... Hala metalciler sivilceliymiş. Hala kendilerini en özel sanıyorlarmış. Ben ergenliğimden itibaren bu yola baş koydum. Ama hiç aptal olmadım (ya da olmadığımı sandım). Neyse...

Ve Katatonia

Konser saatleri ile ilgili bir yanlış anlaşılma vardı sanırsam. Kimi yerde 20:00 diye gösterirken, kimi yerde de 21:00 olarak yazıyordu. Bizi 19:45 gibi içeriye aldılar. Konser de 20:30 civarlarında başladı. İşte o an! Yine Katatonia elemanları ile karşı karşıya, göz gözeydim! 



"The Parting" ile başladılar. Son albümlerinden sevdiğim 3 parçadan biri zaten. Diğer ikisini çalmadılar bile. Nasıl "Hypnone" çalınmaz yaa? Nasıl çalmazlar! Bir önceki albümden sevdiğim parçalar vardı neyse ki. Beni en çok mutlu eden "Dead House" ve "Strained" oldu. Ezelden Katatoniacı olduğum için, albümler ne kadar geriye giderse, içimdeki coşku o kadar artıyor. Biliyoruz ki artık setlistlerinde Discouraged Ones albümünden öncesi yok. Biz de elimizde kalanlarla yetiniyoruz mecburen. Burdan Jonas'a da iki çift lafım var. İlk gördüğüm günden beri adamın dünyada kapladığı hacim giderek artıyor. İlk başlarda bu sevimli olsa da, artık biraz olması gerekeni aşmış gibi. Kilo bile nerelere fırtlayacağını şaşırmış. Halbuki Saklıkent konserinde ona İsveç diyeti yapmasını önerdikti. Onun aksine, Blakkheim da giderek dünyadan yokoluyor arkadaş! Adam kurudu kaldı. Bunlar benim çocukluk aşklarımdı. İkisi de uç noktalara saptılar. Bir de anlayamadığım, her konserde sabit 3 eleman haric sürekli başka bir ekip. Ben artık takip etmekten bıktım usandım. İsimlerine, geçmişlerine bakmayı bıraktım. Kimseler kimler... Zaten teknoloji çıkalı, konserlerde büyük gelişmeler var. Katatonia'nın daha önceki albümlerinde kullanmadığı efektler, klavyeler... Hepsi de arkadan veriliyor. Bence çok güzel oluyor. Canlı müzik ve konser sevmeyen ben, artık konserler orjinale daha yakın olduğu için zevk almaya başladım. Komple banttan verip playback yapsalar daha mutlu olurum aslında :P 

Bir çok konser sonrası yorumu okudum. Herkes konserdeki performanslarının muhteşem olduğunu söylemiş. Ben pek öyle düşünmedim bu sefer. Diğer konserlerinden daha iyi değildi kesinlikle. Yine herkes setlisti çok beğenmiş. Ben umduğumu bulamadım açıkçası. Bir kaç parça ile oyalanabildim yalnızca. Millet "July"da coşar, ben nefret ederim. Neyse, yine de onları görmek, çocukluk aşkımı görmek gibi bir şeydi benim için. Yıllarca şarkılarıyla acı, mutlu her günümde bana eşlik eden ses, etten kemikten 4. kez karşımdaydı. Yanımda başka bir cihaz getirmediğimden, iphone kamerası ile bol bol fotoğraf çektim. Diğer salaklar gibi küçücük telefon kamerasıyla kayıt almaktan daha mantıklı diye düşünüyorum. Instagramda paylaştığım fotoğraflardan birini Facebook Katatonia sayfasına yollamıştım. 


Sen biricik Blakkheim tut, fotoğrafı kendi sayfasında paylaş, üstüne de Yunanistan ve Türkiye konserleri çok iyiydi bilmemne yaz! Bir tane fotoğrafa 3 tane performans yorumu yap! Bir mutlu oldum bir mutlu oldum ki! İşte gerçekten sosyal medyanın gücü bu olsa gerek! Küçükken başıma gelseydi, tüm gece uyuyamazdım herhalde heyecandan!


Epica


Konser süresinin uzunluğundan ve bel durumumdan dolayı, tahminimce 2-3 parça dinleyip çıkacaktım. Artık belim koptu kopacaktı. Arkadaşım da söyledi, Simone Simons'ı bir kez görsem de olur, çıkabiliriz dedi. Zaten Epica konusunda "Cry for the Moon"dan bir adım öteye gidememiş olan ben, pek de beklenti içerisinde değildim. Fakat konserden iki gün önce son albümlerini indirmiştim. İlk 3 parçayı banko çalacaklarını bildiğimden onlara aşinalık açısından dinledim 1-2 gün. Aslında çok da beğendim, dinledikçe alıştım. Kendilerini aşmışlar sanki. O gereksiz ve ittirme senfonik havadan biraz daha progressive e kaymışlar. Bence çok da güzel olmuş. ama açıkçası benim de tek derdim kadını görmekti. Fotoğraflarda, videolarda böylesine güzel bir kadın kim bilir sahnede nasıldı! Heyecanla bekliyordum. Yarım saat - 40 dk'lık bir aradan sonra nihayet geldiler sahneye. Onlar sahneye geldiklerinde belim ve bacağım çoktan felç olmuştu bile. Ama ne yalan diyim, hepsi birer güneş gibi doğdular! 


Kadın zaten sesi ve görüntüsüyle kusursuz. Ama diğer elemanların bu kadar şeker olabileceklerini düşünmemiştim. Mark Jansen hariç diğerlerinden çok da haberim yoktu doğrusu. Normalde fotoğraflarda gayet süklüm püklüm olan tipler, sahnede adeta karizmalarını konuşturdular. Bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim hiç. O saçlar o başlar neydi? Bence hepsi efsaneydi. Seyirciyle olan iletişim, parçaların gazı... Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi, içimin kıpır kıpır olduğunu hatırlamıyorum. 





2-3 parça sonra gideceğim diyen ben, konser sonuna kadar ağzım açık çivilendim kaldım. Sahneden indiler zırt diye, anladım ki bis için geri dönecekler. Ama artık cidden fiziksel anlamda bitmiştim. Her ne kadar beynim kal diyorsa da, vücudum pes etmişti. Çıktık. Daha sonra neler oldu bilmiyorum. Bis için döndüler mi, döndülerse ne kadar kaldılar vs. bilen biri varsa Allah rızası için anlatsın!

Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Mekan görsel olarak çok güzel olsa da, ses sistemi yine boktu! Hadi teknoloji falan işi kurtarsa da biraz, yahu şu ülkede adam gibi bir konser izleyemeyecek miyiz biz? Ya da normali bu mudur nedir yani? 

Instagramda takip etmek isteyenler için kullanıcı adım: puthedge

İki gruptan da konserde çaldıkları (ikisi de son albümlerinden), sevdiğim birer parça ile başbaşa bırakıyorum kendimi...


4.07.2012

Varuna Gezgin (Cafe Del Mundo) @Ankara



Varuna, aslında Eskişehir'de meşhur olan bir yermiş. Hiç gitmediğim için yorum yapamıyorum. Yorumlarım  ancak burası için olacak. Cafe'nin yeri Tunalı'da, kapanan Mc Donalds'ın olduğu arada. Sağ kısımdan biraz yukarı çıkınca. Dekorasyon muhteşem. Sağda ve solda bir çok rengarenk plakalar var. Her ülkenin kendine özgü araba plakaları, sokak isimleri, kural tabelaları var. Ayrıca minik minik tepsilerde vintage reklam panoları (hepsi de içki ile ilgili) var. Hem gece hem de gündüz bir çok kez gittim ben. Çalan müzik de çok sesli değil, Radiohead, Bat for Lashes gibi çok soothing şeyler çalıyorlar. Bu zaten artı puan!

Diğer iyi bir durum ise, fiyatlar çok makul. Yeni açıldığından böyledir diye düşünüyorum. Fiyatlar artıp kıymete binmeden koşup denemek lazım! 

Bir çok yemeğini de denedik arkadaşlarla. Geçer not alır. "Süper oğlum muhteşem!" diyecek kadar özellikli olmasa da, fiyatını da göz önünde bulundurduğumuz zaman sınıfı geçer.

Hamburgeri güzeldi. Çift köfte ile getiriyorlar. Köfteler kendi üretimleri. Yanında patates ve soslarla geliyor. Sosları yetersiz buldum.
 


 

Tikka Masala, yine çok süper olmasa da, gerçeğini andırıyordu. Konsepti "gezgin" olan bir işletmenin daha çok dünya mutfağına yer vermesini isterdim açıkçası.

 


Aşağıda görünen koca sandviç ise Biftekli Sandviç. Malzeme çok boldu. Ekmeği göründüğü kadar iştah kabartıcı değil. Pek sevmedim. Ama yoklukta da gider, hakkını yemeyelim.

 



 Bu da Hellimli Salata. Her ne kadar tadına bakmasam da, yiyen arkadaş güzel olduğunu söyledi. Görüntüsü de cezbediciydi. Yine malzemeler çok bol!

 

Menüyü de fotoğrafladım. Şimdilik fiyatlar Tunalı civarı için çok uygun. Sonbahar sonu fiyatlar artar diye düşünüyorum. Kahveleri çok güzel, ben bayıldım.Yalnızca kahve içilmeye bile gidilebilir.


Menüde her ne kadar alkol bulunmasa da, aslında var! Bira istediğinizde aşağıdaki sevimli bardaklarda geliyor. Her biri birbirinden farklı desende.


Gündüz o kadar gitmeme rağmen, bir türlü dekorasyonu çekmek aklıma gelmemiş. Aşağıda geceden görüntüler var. Ama fikir açısından yardımcı olur diye düşünüyorum...





20.06.2012

Barbekü Chicken

Bu seferki keşif, biraz değişik. Bir kaç kişiden duymuştum burayı daha önceden. Fırsatını bulur bulmaz da oranın bir müdavimi ile birlikte gittik. Tam olarak yeri Kocatepe tarafından gelirken, Olgunlar Sokak'a girer girmez sol tarafta kalıyor. Bir ara geçiyorsunuz sadece...

Burada sadece tavuk var. Yanılmıyorsam menüde köfte de gördüm, ama tavuk köftesi miydi tam emin değilim. Ama gidilecekse buraya, ilk önce mutlaka buranın spesiyali olan barbekü tavuk tadılmalı. Pişirme yöntemleri çok değişik. Tavuk butlarını önceden sosluyorlar, bildiğimiz piliç çevirme usulü pişiriyorlar. Fakat pişirirken, tavuk ayrıca iki ızgara arasına sıkıştırılıyor.

Siparişlerden hemen önce masaya ikramlar geldi. Ana yemekler gelene kadar idare edebilecek kıvamda. Kırmızılı tabak acı sevenler için ideal. Yoğurtlu sos da çok bildiğimiz tatlardan değil aslında. Hardal ile harmanlanmış, baharatlarla da tatlandırılmaya çalışılmış. Deneysel bir çalışma olmuş aslında =))

 Daha sonra aşağıda görünen, mekanın starı masaya geliyor. Pilav miktarı pilav severlere az gelebilir. Tadı çok akılda kalıcı değil. Ama tavuk mükemmel. Pilav olmasa da olur. Hem sosu, hem pişirilme kıvamı muhteşem gerçekten.

 

Aynı tavuğun ayıklanmış olanını da istemek mümkün. Çatalla bıçakla uğraşamam, elimle de yiyemem diyenler, bunu tercih edebilirler. Tek fark görüntüsü!

 

Bu da başka bir seçenek olan tavuk kaburga. Bu da gerçekten çok güzel. Anladım ki, tavuk olayında kötü bir tada rastlamak mümkün değil burada. Barbekü daha önceden denenmişse, diğer sefere bu da tercih edilebilir!


Menüde yok ama, daha önceden gelen arkadaşın tavsiyesi üstüne ev yapımı profiterol istedik. Gerçekten iyi de ettik. Çikolata sosu, hamurun kıvamı gerçekten çok güzeldi. O gün yediğimiz her şeyden çok tatmin olduk.

Mekana gelince, genelde gelen profili öğrenciler ve o civardaki çalışanlar. Fiyatlar çok çok uygun. Fonda genelde sessiz sakin yabancı müzik çalıyor. Kızılay civarlarında böyle bir şeye rastlamak pek mümkün değil. Mekan ufacık. Ancak 4 masa sığıyor içeri. Görünüm olarak çok büyük beklentilerde olmamak lazım. Fakat insanın yolu bu tarafa düşerse ve amaç güzel bir yerde oturmak değil de, leziz bir şekilde karın doyurmak ise, işte sizlere bulunmaz bir fırsat!

12.12.2011

Kahve Dünyası @ Ankara / Beğendik - Kocatepe

Kahve Dünyası Ankara'da bu kadar azken, şubelerinden birinin Beğendik'te olması çok şaşırtıcı. Bunu benim geç keşfetmem daha da şaşırtıcı aslında. Yıllar önce İstanbul'a gittiğimizde, bir arkadaşım Skingrat ile beni Beşiktaş'taki yerine götürmüştü. Gerçekten çok beğenmiştik. Hele fiyatların bu kadar düşük olmasına inanamamıştık. Tabii o zamanlar buranın bir zincir marka olduğunu bilmiyorduk. Bu olaydan 2 sene sonra yine başka bir İstanbul seyahatimizde, başka bir arkadaş "Gelin sizi Kahve Dünyası'na götüreyim" dedi. Ne bilelim yine 2 sene üstüne koca İstanbul'da aynı yere gideceğimizi!!!
Neyse, daha sonra farkettik ki meğer bu bir zincirmiş.Ankara'da bile varmış. Ama hep abidik gubidik yerlerde. Beğendik'te de çoktandır var ama mekanın sıkıcılığından dolayı pek uğruyoruz sayılmaz.

Dün, klasik Beğendik turlarımızdan biriydi yine, kahve içmek istedik ve buraya oturduk. Masada menüler var. Oradan istediğinizi seçip kasaya gidiyor ve siparişini söyledikten sonra, gelip almanız için adınızı çağırıyorlar. Servis biraz yavaş. Ama kahveleri kesinlikle çok leziz! Sıcak çikolatası da şahane! Bu arada atıştırmalık tarzda şeyler burda yoktu. Yalnızca tatlı çeşitleri vardı. Kahve siparişlerimizi verip, yanina Mocha Çikolatalı Pasta aldık. Çok da memnun kaldık, tadı nefisti çünkü! Yanımıza koydukları bıdırık çikolatalarla birlikte iyice tatlıya doyduk. Hatta verdikleri kaşık çikolatayı bitiremedim, aklım kalmadı dersem yalan olur ama başka sefere artık... 


Bu arada buranın Köroğlu şubesi iş yerime çok yakın. Her seferinde biraz erken geleyim de şurada bir kahve içeyim, kahvaltı yapayım diyorum ama yok, 9'dan 1 dakika önce bile gelebilmem mümkün olmadı bugüne kadar =)) 



28.11.2011

Kıtır Üst Kat @Ankara

 Buraya ilk gidişim yazın sonlarına denk gelmişti. Çoktandır ilk fotoğraflar telefonun içinde beklemedeydi. Fotoğraflar yayınlanmayı beklerken 2. kez gittim. Daha fazla fotoğraf oldu =)) Yazmak bugüne kısmetmiş... Adından da anlaşılacağı üzere, mekan Tunalı'daki Kıtır'ın üst katında. Bence ambiyans olarak çok hoş. Ambiyansı geçtim, bir pubdan beklenmeyecek ölçüde güzel bir menüsü var. Her birinin de hakkını sonuna kadar veriyorlar. Fiyatları deseniz, Tunalı ortalaması... İçki fiyatları gayet uygun. Peki biz ne yedik? Buyrun: 






Tahinli Tavuk! Bunu arkadaşım tercih etti. Ben tahin çok sevmesem de, tadına bayıldım.Ayrıca gittiğim yerlerde et yemeklerinin yanına pilav yerine sotelenmiş sebze verdiklerinde ayrı bir mest oluyorum. Ekstra takdir ediyorum o işletmeyi.

 Veeee Tavuklu Meksika Salatası! İşte bu benim favorim! Normalde gittiğim hiç bir yerde salata tercih etmem. Çünkü 3-4 parça tavuk koyup, bol bol yaprak yedirtirler size. Fakat bu öyle böyle değildi! Malzeme bakımından o kadar zengindi ki! Yemeğin sonuna geldiğimde, tıka basa doymuş olduğumu hissettim!


Bunlar da son gidişimizde yediklerimiz...


 Biftekli Quesedilla... Gerçekten porsiyon büyük ve tadı da çok iyi. Tek kusuru biraz fazla tuzlu olmasıydı. Yanlışlıkla tuzunu kaçırmışlardır diyoruz ve diğer yemeği tadıyoruz...



Tavuklu Fajita! Bu da gayet beğenimizi toplayan bir seçim oldu bizim için. Gecenin sonunda şişkinlikten yürüyemedik bile... Sonuç olarak bizi memnun etmeyi başardı bu ÜstKat. Artık Tunalı'da yemek yemek için saatlerce mekan aramaya son! İlk adres burası!

21.11.2011

Kuki+ @Ankara


 
Fırsat sitelerinin birinden, haftasonu için  Kuki+ 'tan kahvaltı satın almıştık. Çoktandır gitmek istediğim bir yerdi. Hazır karşıma çıkmışken, bahaneyle gitme fırsatı buldum.

Menüsü çok zengin. Hatta mutfağı ödüllüymüş. İçinde pasta kursu da veriliyor. Mekan gayet güzel. İç mekan da dış mekan da oturmak için uygun. İlla cam kenarında oturulacak diye bir husus yok. Zaten aydınlık bir mekan ve ısıtması da gayet iyi.

Gelelim kahvaltıya...

Kahvaltı 2 kişilik olduğu için (fırsat sitesinde), kocaman bir tahtanın üstünde ortaya servis ediliyor. Göz doyurması önemli... Gözümüz yeterince doydu zaten...


Tereyağ lazzetliydi. Bal da öyle. Bir de ceviz reçeli vardı. Fakat bal ve reçelin üstü kabuk tutmuştu. Bugüne kadar başıma öyle bir şey gelmedi. Ağzı açık diye mi öyleydi, başka bir şeyden mi bilemedim...


Peynirleri kaliteliydi. Tulum peynirini de sevdim. Domates ve salatalık için iç açıcı şeyler söyleyemeyeceğim, çünkü mevsimi değildi. Ama bu kadar beyaz domates bulmak da ayrı bir marifet bence! Tadına bile bakmadım doğal olarak... Sosis ve patates kızartmasına yorum yapmaya gerek yok zaten. Normal standartlardaydı. 

 

Kendi yapımları olduğu belli olan küçük zeytinli ekmekler getirdiler masaya. Çok beğendim ben. Zeytinyağı ve zeytinlerin tadı da ortalamanın üstündeydi. Bir de sahanda yumurta vardı ki, kendimden uzak tuttum. Yumurtanın kötü olduğundan değil, yumurtadan nefret ettiğimden! Ucundan tadına baktım, yetti de arttı bile. 
 

Genel olarak diyebilirim ki, hafta sonumuza renk katan bir kahvaltıydı. Şu kötüydü bu kötüydü denilecek bir şey yoktu içinde. Ortalamanın üstündeydi. O kadar çok yemişim ki zaten, 5-6 saat karnım hiç acıkmadı!

18.11.2011

Starbucks @İstanbul - Büyükada

 Şimd bu neden Starbucks postu giriyor diyeceksiniz. Herkesin bildiği, gittiği, çoğu kişinin de sevdiği bir yer. Ama benim yazma nedenim, bugüne kadarki  mekanlarından çok farklı olması. Kesin çok değişikleri vardır ama, bu benim gittiklerimin en değişiğiydi.


Bu dışardan görünüşü.

Buralar da içeri girdikten sonraki görünüm...





Ama en güzel kısmı bahçesiydi! Tam denizin kenarında, masaların ortasında havuz olan, çok şık ve ferah bir konumdaydı. Gündüz çok daha güzel görünüyordu fakat biz gece gidebildik ancak....






Veee isim sormadığını gördüğüm ilk Starbucks! Her ne kadar kahve manyağı olsam da, Starbucks'taki ilk tercihim daima tealatte!

 

Not: Son yayınlarımdaki fotoğrafların kalitesi çok çok kötü. Yanımda sürekli büyük makinemi taşıyamadığımdan, ya küçük makineyle, ya da cep telefonuyla çekiyorum. Uzunca bir süre fotoğraf çekemiyorum diye post yayınlayamıyordum bir türlü ama, çareyi küçük makineler ve telefonlarda buldum!

10.06.2011

Macarons d'Antoinette

Uzun süredir aklıma koymuş olmama rağmen, biraz geç olsa da, bu mekana gelişim yine pukhsinitha ile birlikte oldu. Nasıl oluverdi bilmiyorum ama, son 1 senede "macaron" olayı acayip bir patlama yaptı. Hatta kıymete bindi falan... Herkes macaron diye sayıklar oldu. E ben de mecburen nasiplendim bu akımdan. Evet, denenmesi gereken güzel bir tat, bağımlılık da yapabilitesi var, ama o kadar da abartmaya gerek yok bea!

Neyse, mekanı bulmakta biraz zorlandık aslında. Yeri kolay olsa da, adreste belirtilen sokağın farklı yönüne doğru gidince (kapı numarasını aklımızda tutamamışız çünkü), ve yolun da sonuna geldiğimizi farkedince, geri dönmeye karar verdik. Dönerken, ulan şuraya da bi bakalım der demez, bir de baktık minicik fıçıcık bir yere konduruvermişler mekanı. Tam olarak şu meşhur Waffle Corner'ın yanı.



Mekan dekorasyon açısından kusursuz. Özgün bir tarzı var. İnsanın içini açar cinsten...  Kendinizi bir Avrupa ülkesinde gibi hissediyorsunuz. Henüz bir menüleri olmadığı için mecburen gidip vitrinden seçtik istediklerimizi. Yalnızca içeceklerin çeşidi ve fiyatları hemen kasanın yaında bulunan tahtada yazıyor. İçecekler çeşitli, lezzetli ve de uygun fiyatlı. Ben latte ve iki çeşit makaron (bubblegum'lı ve yabanmersinli), arkadaşım ise tea-latte, limonlu tart ve 2 çeşit makaron istedi (beyaz çikolata ve karamelli). Daha sonra küçük balkonumsu bahçedeki masada yerlerimizi aldık ve nihayet siparişler geldi. Lezzet olarak hepsi kusursuzdu. Taze mi taze, lezzetli mi lezzetliydi herbiri =) Yalnızca eleştireceğim tek nokta, bir adet makaronun 2,5 lira olması. Bence etmez. Popülaritesi ve az bulunur olması dolayısıyla bu fiyatta olduğunu düşünüyorum ben. İlerleyen zamanlarda tabii ki düşecektir fiyatı! Bu arada bu mekan yemeksepeti.com'da da var. Oradan da sipariş verilebiliyor. Bir de gittiğimizde mekanda bizden başka kimse yoktu. 2,5 saate yakın oturduk, ne gelen oldu ne de giden. Söylemekte fayda var diye düşündüm. Belki de yeri sapa kaldığından ya da bize öyle denk geldiğinden olabilir... Gidip denemekte fayda var...


Flat X2 @Arjantin

 Arjantin dediysek, Ankara'daki Arjantin Caddesi'ni kastettik elbet! Neyse efem, geçen ayın sonlarına doğru, pukhsinitha prenses hazretleri teşrif ettiler Ankara'ya. Fırsat bu fırsat, kızkıza girmediğimiz, gitmediğimiz bir lokasyon kalmadı. Aslında niyetimiz makaroncuyken, Sushico'ya gitmeye, Sushico'ya giderken de buraya gidip yemek yemeye karar verdik. Bu ne istikrar!

Öncelikli olarak mekanın görünüşünden bahsedeyim. Tunus Caddesi ile kıyaslarsak, burası daha ferah ve manzarası daha bir hoş. Daha modern bir oluşum gördüm ben bu şubelerinde. Menü ise aynı. Tek fark fiyatlar! Adamlar düşünmüş taşınmış, madem o yokuşu çıkacak aklınız var, 3-4 lira daha fazla verecek paranızda vardır demişler. Fiyatlar farklı derken, uçurum yok tabii ki, 3-5 liralık bir fark bu. Ben bu sefer çok farklı(!) olarak, cheddar burger istedim. Arkadaşım ise biftekli wrapper istedi. Keşke ketçaba gömmeseymiş de, fotoğraf daha iyi çıksaymış =)



Genel olarak ortam iyiydi. Yolu o taraflara düşenler için gidilebilecek bir mekan olarak tavsiye edebilirim. En azından bir kez olsun denenebilir. Eğer Tunus Caddesi'ndeki mekan hakkındaki yazımı okumak isterseniz, buraya bir tıktık etmeniz yeterli.