Geçen sene Almanya'da da 2 haftalık tatilim boyunca sürekli kar yağdı. Şu an yağandan daha mı çoktu bunu anlayamıyorum, çünkü orada hayat hiçbir şekilde felç olmamıştı, gezeceğim kadar gezdim, yollar hep açıktı, ne buz, ne kar, ne çamur... Köylerde bile durum böyleydi... Yalnızca kaldırımlarda buzlanma vardı doğal olarak, ama belediye sürekli kaldırımları da kontrol altında tutup, küçük çakıl taşları dökerek, insanların kayıp düşmesini engelliyordu (gerçi ben buna rağmen 1 metrekarelik buzlu bir alan bulup düşmeyi başardım ama hiç girmeyelim bu konuya).
Ya Ankara? Bulunduğum sokak felç durumda. Taksiler çalışmıyor. Ara yolları geçtim, şehirler arası yollar bile karlar altında! Arabalar işlemiyor. 1 tane bile belediye arabası görmedim ben bizim civarlarda. Seslerini bile duymadım. Dışarıda in cin top oynuyor. Adeta 1940lar'daki şehir fotoğrafları gibi. Ne araba var, ne de insan. Melik Gökçek'in çalışmadığı söylendiğinde ise, "tuz var mı yok mu tadın isterseniz" diyor. Bir avuç tuz alıp savurmayı çalışmak sanan zihniyete diyecek bir şeyim yok. Nasılolsa 2 gün sonra tüm karlar kudretten erir, unutulur gider bu olay da...
Miyu da şaşkın. Tüm gün pencerede kar avlamaya çalıştı. O bile insan gibi sürekli kontrol ediyor camdan, acaba kar yağıyor mu, yoksa durmuş mu diye...
Bu arada, dün serrose ile tanışma fırsatı buldum. Zaten tanışmayı istiyordum, şansa çıkmış gelmiş Türkiye'ye. Hatta planlarının arasında Ankara da olunca, tanışmak farz olmuştu. Ciddi bir şekilde söylüyorum, bu kadar eğleneceğimi evden çıkarken hiç tahmin etmiyordum! İki tane daha arkadaşı vardı yanında, ikisi de birbirinden tatlı... İlerleyen saatlerde Skingrat'ın da aramıza katılmasıyla tayfa tamamlandı. Tek şanssızlığımız yoğun kar yağışıydı. Ama Ankara hafta içi ölmüşlüğü ve zor hava koşulları bizi yıldıramadı ve gece 1'e kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamayarak muhabbet ettik! (Açık mekan bile vardı siz düşünün artık!). Hepsiyle tanışmaktan çok mutlu olduğumu burada ileterek, sizi başbaşa sokak manzaramla bırakıyorum.