3.12.2013

Dubai'ye Evcil Hayvan Götürmek

Benim icin en zor sorulardan biri buydu. Dubai'ye Miyu'yu nasil goturecektim? Buraya tasinacagim kesinlesince arastirmaya basladim. Insanlar "aman ucakta yanina alirsin gidersiniz" gibi beni yatistirici seyler soyluyorlardi ama, icimde hep bir sikinti vardi bu konuda. Bir kere ucakta evcil hayvan tasiyabilmek icin tasima kafesi dahil evcil hayvanin 5 kiloyu gecmemesi gerekiyor. Benim kedim ise tek basina 8 kg! Yanimiza alamayacagimizi zaten biliyorduk. Mecburen kargo bolumune verecektik.

Cok buyuk endiselerim vardi. Miyu dogdugundan beri hic disari cikmamisti. Veteriner icin bile disari ciktiginda ortaligi yikiyordu. Bir keresinde veterinerlik fakultesine goturmem gerektiginden birlikte taksiye binmistik. Aman Allahim 10 dakikalik araba yolculugu boyunca cildirdi yavrum! Hic durmadan agladi! Hatta ve hatta korkudan altina bile yapti! Bu aci deneyimlerimden dolayi, Miyu'nun 4 saatlik Istanbul-Dubai yolculugunu nasil yapacagini dusunup kendime dert edindim. Ama yapacak bir sey yoktu.

Tasinmama 3-4 ay kala hava yolu sirketlerini arastirmaya koyuldum. Ilk tercihim Fly Dubai idi. Cunku Dubai seyahatini en ucuz bu havayolu ile saglayabilecektik. Fakat web sitelerinde evcil hayvan tasimadiklari yaziyordu. Ucaklarin kargo bolumu yokmus ve pet tasimaya elverisli degillermis. Isin ozu kucuk ucaklar hepsi. Ben hicbir isimi ucuz yoldan halledemiyorum diye dusunerek buyuk firmalara bakmaya basladim. Pegasus'a baktigimda ise web sitelerinde Dubai'ye yolcu refakatinde evcil hayvan tasimanin yasak oldugu yaziyordu. Anlam veremeyerek musteri hizmetlerini aradim. Konustugum kisinin cok buyuk bir bilgisi olmamasinin yani sira, detay veremeden, Dubai'ye evcil hayvan sokmanin yasak oldugunu soyledi. 'Peki bu durumda ne yapacagim ben?' diye sordugum soruma karsilik olarak ise 'Mecburen Turkiye'de birakacaksiniz, birine verin' diye aldigim cevap beni beynimden vurulmusa dondurdu! Bu kizginlikla hemen Emirates ve THY ile gorustum. Bunlardan da ayni cevabi alip, gozlerim yasli bir sekilde son care Qatar hava yollarini aradim. Gercekten en yardimci olan musteri temsilcileri bu havayolu sirketiydi. Bana bu konu ile ilgili bir uzmanla calistiklarini soyleyip, beni o kisiye yonlendirdiler.

Daha sonra meydana cikan sey ise, Dubai diger ulkeler gibi yolcu beraberinde ulkeye evcil hayvan sokmaya izin vermiyormus. Ancak hayvani ulkeye mal ihrac eder gibi gondermek mumkunmus. Yani Dubai'nin insanlardan yine para alabilmek icin duzenledigi alisildik bir oyunu... Isin ozu, kedim icin bir cok evrak gerekiyordu ve ne olursa olsun, kedim diger mallarla beraber kargo bolumunde Dubai'ye girecekti...

Bu islemlerin yapilmasi icin Pet transfer sirketleri ile calismak gerekiyor. Turkiye'de legal olarak 3 tane Pet Transfer sirketi var. Bir cok gumruk firmasi da yapiyor ama. Hangisi ile konusursaniz konusun, en iyisinin kendi olduklarini soyluyorlar. Ben hepsi ile tek tek gorustum. Gercekten hepsi de astronomik fiyatlar cikartiyorlar size. Assagi yukari 750 Euro civari bir ucret soyluyorlar ve en fazla 50 Euro indirim yapiyorlar. Bu ucretin icinde bir cok islem var. Ornegin Tarim Il Mudurlugu'nden alacaginiz uluslar arasi saglik sertifikasi, kargo tasima ucreti, gumruklendirme ucreti, tasima kafesi vs gibi... Mesela benim anlastigim firmadan bana ucretlendirmeler tek tek yazilmisti. Ben de kendi yapabileceklerimi icinden cikartip fiyati dusurdum. Diger firmalar hizmete neler dahil onu bile soylemediler. "Soylersek zaten keniniz de yaparsiniz neden soyleyelim ki?" dediler. Ukala tavirlar falan da isin icine girince, firmayi secmek cok kolay oldu. Eger bu tarz bir olaya girisecekseniz, size kendi calistigim firmanin adini, talep etmeniz dogrultusunda verebilirim. Gercekten X Bey her mailime bikmadan usanmadan aylarca cevap verdi.

Oncelikle boyle bir ise giriseckseniz 3 aylik bir sureye ihtiyaciniz var. Kedinizin son kuduz asisinin tarihi cok onemli. Kuduz asisindan hemen sonra kendisine microchip takilmasi gerekiyor. Bu islemden sonra da kan testi yapilacak, bulasici hastliklari var mi yok mu ona bakilacak. Ayrica yaptirmis olsaniz bile yine de ulkeden cikmadan bir ic dis parazit asisi yapilacak. Kedinin uluslararasi saglik karnesi, tum yaptirdiginiz testler vs yaniniza alinip, ulkeyi terketmeden 2 gun once Tarim Il Mudurlugune gidilecek ve buradan size uluslararasi saglik belgesi verecekler. Normalde kedi hangi sehirden cikacaksa o il mudurlugunden sertifika alinmali diye bir hurafe dolaniyor ama o sirada hangi sehirdeyseniz bulundugunuz il ya da ilce mudurlgunden de alabilirsiniz. Yalniz bunu orada calisanlar da bilmiyor, uyarmaniz lazim... Bir de bazi illerde bu sertifikayi vermek icin  kedinin ya da kopegin kendisinin de getirilmesi isteniyormus. Ben gitmeden telefon ile gorusup, kedimi goturmemeye ikna ettim. Sonuc olarak elimdeki saglik belgelerine bakarak da sertifika verilebilir. Zaten tek yapilan bigisayardan form doldurmak... Turkiye islemlerinin yani sira bir de Dubai'den alinmasi gereken bir import permit var. Topldiginiz belgeleri buradaki ilgili birime getirdiginiz taktirde permiti almak mumkun. Bunun da 200 DHS gibi bir ucreti var. Alinda bu islem internet uzerinden yapiliyor fakat biz yaparken net uzerinde odeme sistemi calismiyordu (klasik dubai web hizmeti...), bu yuzden bir arkadasimiza yaptirdik.

Bizim sorunlarimizdan bir digeri ise Ankara'dan Dubai'ye direkt ucus olmamasiydi. Mecburen Miyu'yu once Istanbul'a goturduk. Tabii ki ozel arabayla! 5-6 saatlik yolculuk boyunca 1 saniye bile susmayan Miyu'nun sesi, yolculuk sonunda kisilmisti! 

Tum bu islemler yapildiktan sonra fimadan bir kisiyle gumruk terminalinde bulustuk. Biz bu tasima islemi icin THY'yi uygun gormustuk. Ayrica soylemeden edemeyecegim, terminalde ilgili kisilerle bulusana kadar hic bir ucret odemedim firmaya. Diger firmalar ya senet imzalatiyorlar, ya da yari ucreti onceden aliyorlar. Yani firma bana tasima hakkindaki tum islmleri tek tek anlatti aslinda. Son ana kadar vazgecebilme ya da tanidik falan baskalarina da bu islemleri yaptirabilme ihtimalim vardi. Ama karsilikli guven sonucu iki tarafta da bir sorun yasanmadi. Gumruge geldikten sonra ucus saatine 4-5 saat kala Miyu'yu kargo bolumune almak istediler. O kadar zor bir durum ki, hayatinda ilk kez disari cikacak olan Miyu icin cok korkutucu bir durumdu. Zaten 24 saatten az bir sure oncesinde de kendisi icin korkunc olan bir araba yolculugu yapmisti. Biz direkt teslim etmedik kediyi. Once ilgili kisinin tum evraklari halletmesini bekledik. Gumruk islemleri en az orada 2 saat suruyor. Tum kagit isleri bitince de THY'den ilgili bir veteriner gelip kedinin fiziksel durumuna ve kafes olculerine bakiyor. Kesinlikle hayvana sakinlestirici vermek yasak. Bu istenmeyen durumlarla karsilasilmasina neden oluyormus ve sorumluluk almiyorlar. Fakat Miyu o kadar sakindi ki kontrol aninda, aslinda o goruntunun altinda bir travma yatiyordu. Gercekten soka girmis bir sekilde titriyordu. Veterineri sakinlestirici vermedigimize dair zar zor ikna edip kedimizi teslim ettik :(

Aslinda kedinizin can sagligina dair anlastiginiz pet transfer sirketinin hic bir faydasi yok. Onlarin tek faydasi sizin yerinize kagit kosturuyor ve evraklarinizi kontrol ediyorlar. Yalnizca icinizin rahatlamasi saglaniyor. Sonuc olarak kedi gumrukten gectikten sonra ne o firma kedinizi kollayabiliyor ne de siz... Biz kendi gidecegimiz ucakta yer ayirtmistik Miyu icin. Yani ayni ucakta ama farkli yerlerde seyahat ettik...


Yolculugumuz sona erdiginde kedimizi almak icin Dubai'deki Cargo Village e gittik. Saat gece 2 dolaylariydi. Elimizdeki evraklari oradaki bir kisiye gosterdik ve dogru durust bakmadan muhur basip bir kisim paramizi aldilar. Oradan kargo almaya gittik fakat onlar da bizi oradaki birim icindeki nobetci veterinere yonlendirdiler. Orada tam 1,5 saat bekledikten sonra veteriner sagolsun bilgisayarda 3 satirlik cumleyi tam 1 saatte yazdi. O da bizden bir kisim para alip, kontrol ediyormus gibi yapip dogru durust evraklara bakmadan baska bir onay verdi ve bizi kargo bolumune yollayip orada onu beklememizi soyledi. Kargo bolumune gidip uzunca bir sure veterineri bekledik. Kendisi kargo odalarindan birine girdi ve 10 dk sonra yanimiza geldi. Ve o saate kadar kedimiz iyi mi, yasiyor mu, nasil, hicbir bilgi verilmedi. Kendisi bize kediniz iyi dedi ve gitti! 15 dakika boyunca da oradaki gorevli Hintlileri bekledik ki bize kedimizi getirsinler! Nihayet kedimize kavustuk. Her ne kadar korkudan gozlerindeki isigin bile gitmis olmasina ragmen o anki sevinc hirbir seye degisilmez! 

27.02.2013

Jolly Joker Ankara Katatonia & Epica Konseri

Konser haberini ilk gördüğümde kalbimde atan küçük pıtpıtları ifade etmeye çalışsam edemem. Evet, yine ergenliğimin grubu Katatonia Ankara'ya geliyordu. Epica'yı kim iplesindi... Ama yine de yanında bonusu ile geliyordu! Daha öncesinde Katatonia'yı 3 kez izleme fırsatı bulmuştum. İlki 2004 yılında İstanbul Rock the Nations konserindeydi. O zaman Epica da çıkmıştı headliner olarak. Ama biz daha bebe olduğumuzdan ve iki kız gittiğimizden geç saate kadar duramamıştık konserde. İçimde kalmıştı. Daha sonra Ankara Saklıkent'e geldiler. Tarihini tam hatırlamıyorum ama, 2006 olabilir! En önde izlemiş, hatta tüm eşyalarımı Blakkheim'ın önüne, sahneye koyuvermiştim. Diğeri de 2010 yılında Profestival kapsamında yine Ankara Hacettepe'de gerçekleşen konserdi. Sepultura, Deathstars ve Kreator da yine bana Katatonia'nın getirdiği bonuslardı. 

Konsere Adım Adım

Konser için yanıma bir yoldaş, bir gardaş aradım durdum. İnsanlara rüşvetler teklif ettim. "Vallaha istediğiniz bi konserde yanınıza eşlik edicem" dedim. Tabii benim çok metalci (!) arkadaşlarım "ergenlerle konser dinleyemem, bayık bayık bayılamam..." falan gibi laflar ettiler. Dedim gelmezseniz gelmeyin. Tek gidecektim. Adamlar taaaa İsveç'in dağlarından Ankara'ya,  evime 8-10 dklık bir yürüme mesafesine gelecekler, ve ben kimse bana eşlik etmiyor diye gitmeyeceğim öyle mi? Bu deneyimi de yaşamak güzel olur diye düşündüm. Ne de olsa hayatımda tek başıma gidip iskender yeme deneyiminde bulunmuştum ya, her şey vız gelirdi artık... İskenderin gücü adına, tam da kararımı vermişken, şans eseri, Master'dan bir arkadaşım (bir önceki Hacettepe konserinde de birlikteydik) da gelmek istediğini söyledi. Kendisi eskiden beri Simone Simons hayranı...

Konsere bir gün kala aldık biletlerimizi. Artık büyümüştük. Üniversitemizi bitirip, üstüne master bile patlatmıştık. İş güç sahibi insanlardık. Gavat gibi atladık arabamıza (1dk falan sürdü ulaşmak), valeye de verdik, paşa paşa girdik içeri. İlk kez gittim jolly joker sahnesine. Çok da beğendim. Ambiyansı çok hoş görünüyor. Ama ilk girişte anlayamadık. Önce bara girdik. Herkes oradaydı. Baktık baktık sahne yok. Sonra birine sordum, "gardaş sorması ayıptır sahne nerde?" diye. Meğer alt kattaymış. Milletin barın çıkış kapısında sıra olması bu yüzdenmiş. Merdivenlere inen bariyer kalkacak ve millet en öne koşacak ya! Dedim hiç işim olmaz. Aslında olur da, uzun zamandır bu konseri bekliyorum, pazar sabahı tüm stresimden arınıyorum ki bir aksilik çıkmasın diye. Ama her boka rağmen konser vaktinden 2 saat önce durduk yerde belim tutuluyor! İşte bu da benim olaylarım... Bu yüzden, orada bulduğumuz bir masaya oturup (yine kapıya yakındık ama), beklemeye başladık. Hareketlilik olunca da kalkıp sıraya yandan sıvıştık. Sonra yavaş yavaş almaya başladılar konser alanına bizleri. Bir kat indik, resmen şovalye şatosundan şarap mahzenine indiğimi sandım. Bu kadar beğeneceğimi tahmin etmiyordum. Ama uzun merdiven yolculuğu tek kat ile bitmedi. Bir kat daha indik. Ve salondaydık artık!

İlk İzlenimler 



Salon oldukça büyüktü. Büyük dediğim, Saklıkent ile hemen hemen aynıdır. Ama daha teknolojik, daha büyüleyici, daha adama benzer... Sağda solda ve sahnenin tam karşı yukarısında balkon vardı. Belimin aldığı son durumdan dolayı neden balkon almadım diye yakındım durdum. İnsanlar oturarak rahat rahat izlediler. Halbuki ben sahne önlerinde olup, sahnedekilerle iletişim içinde, göz kontağında olmayı seviyorum. 

Yerimiz hiç de fena değildi. Alan tamamen seyircilerle dolmuştu zaten. Biz de en önden 4. sıradaydık. Bu kadar kalabalık için çok çok başarılı bir yerdi bence. Ama o kadar kişiyi göz önünde bulundurduğumuzda, herkes yanyana, göt göte, ağız ağızaydı. Her zamanki gibi bahtsız bedevi ben, boyum gayet uzun olmasına rağmen, önümde 4 adet çam yarması çocuğa maruz kaldım. Sürekli birbirlerine sarılıyorlar, elleri kolları rahat durmuyordu. Uyarmak zorunda kaldım. "Zaten iki metresiniz, lütfen kolunuzu birbirinize atmayın, sahne görüşüm kapandı" dedim. "Tamam konser başlasın indircez" dedi gençler, köftehorlar.  Üstelik Katatonia'ya dair bir bilgileri yok. Epica da dinlememişlerdir. Ama sırf Simone Simons görmeye gelmişler. Kendileri konuşurlarken de duydum. Arkadaş, ortamın en uzun boyluları yine nasıl denk geldi de önüme geldi hayret yaa! 

En dayanamadığım şey insan. İnsana dokunmak, değmek, nefeslerini hissetmek. Değil insan teni, montları suratıma yapışmış bir şekildeydim. Ulan vestiyer var, ver montu, hem sen rahat et, hem metalcilerden korumaya çalıştığın kız arkadaşın rahat etsin! Dünyanın tüm montları kızartma kokuyor bir de! Nedir bu kızartma kokusu? Bunları bu dar ve sıcak ortamda burnumuza dayamak, koklatmak zorunda mısınız? Bir de daha garibi var ki, boyu kısa ama saçı havaya doğru uzayan erkek modeli. Böyle saçlı bir kıza hiç rastlamadım ama yünden bozma, havaya doğru uzayan bir bulut yumağı saçlı erkek modelini her türlü metal & rock konserlerinde görmek mümkün. O değil de, hala grup tshirtleri de varmış. Utanmadan giyiliyormuş. Fütursuzca o saçlar uzatılıyormuş bakımsız bakımsız... Hala metalciler sivilceliymiş. Hala kendilerini en özel sanıyorlarmış. Ben ergenliğimden itibaren bu yola baş koydum. Ama hiç aptal olmadım (ya da olmadığımı sandım). Neyse...

Ve Katatonia

Konser saatleri ile ilgili bir yanlış anlaşılma vardı sanırsam. Kimi yerde 20:00 diye gösterirken, kimi yerde de 21:00 olarak yazıyordu. Bizi 19:45 gibi içeriye aldılar. Konser de 20:30 civarlarında başladı. İşte o an! Yine Katatonia elemanları ile karşı karşıya, göz gözeydim! 



"The Parting" ile başladılar. Son albümlerinden sevdiğim 3 parçadan biri zaten. Diğer ikisini çalmadılar bile. Nasıl "Hypnone" çalınmaz yaa? Nasıl çalmazlar! Bir önceki albümden sevdiğim parçalar vardı neyse ki. Beni en çok mutlu eden "Dead House" ve "Strained" oldu. Ezelden Katatoniacı olduğum için, albümler ne kadar geriye giderse, içimdeki coşku o kadar artıyor. Biliyoruz ki artık setlistlerinde Discouraged Ones albümünden öncesi yok. Biz de elimizde kalanlarla yetiniyoruz mecburen. Burdan Jonas'a da iki çift lafım var. İlk gördüğüm günden beri adamın dünyada kapladığı hacim giderek artıyor. İlk başlarda bu sevimli olsa da, artık biraz olması gerekeni aşmış gibi. Kilo bile nerelere fırtlayacağını şaşırmış. Halbuki Saklıkent konserinde ona İsveç diyeti yapmasını önerdikti. Onun aksine, Blakkheim da giderek dünyadan yokoluyor arkadaş! Adam kurudu kaldı. Bunlar benim çocukluk aşklarımdı. İkisi de uç noktalara saptılar. Bir de anlayamadığım, her konserde sabit 3 eleman haric sürekli başka bir ekip. Ben artık takip etmekten bıktım usandım. İsimlerine, geçmişlerine bakmayı bıraktım. Kimseler kimler... Zaten teknoloji çıkalı, konserlerde büyük gelişmeler var. Katatonia'nın daha önceki albümlerinde kullanmadığı efektler, klavyeler... Hepsi de arkadan veriliyor. Bence çok güzel oluyor. Canlı müzik ve konser sevmeyen ben, artık konserler orjinale daha yakın olduğu için zevk almaya başladım. Komple banttan verip playback yapsalar daha mutlu olurum aslında :P 

Bir çok konser sonrası yorumu okudum. Herkes konserdeki performanslarının muhteşem olduğunu söylemiş. Ben pek öyle düşünmedim bu sefer. Diğer konserlerinden daha iyi değildi kesinlikle. Yine herkes setlisti çok beğenmiş. Ben umduğumu bulamadım açıkçası. Bir kaç parça ile oyalanabildim yalnızca. Millet "July"da coşar, ben nefret ederim. Neyse, yine de onları görmek, çocukluk aşkımı görmek gibi bir şeydi benim için. Yıllarca şarkılarıyla acı, mutlu her günümde bana eşlik eden ses, etten kemikten 4. kez karşımdaydı. Yanımda başka bir cihaz getirmediğimden, iphone kamerası ile bol bol fotoğraf çektim. Diğer salaklar gibi küçücük telefon kamerasıyla kayıt almaktan daha mantıklı diye düşünüyorum. Instagramda paylaştığım fotoğraflardan birini Facebook Katatonia sayfasına yollamıştım. 


Sen biricik Blakkheim tut, fotoğrafı kendi sayfasında paylaş, üstüne de Yunanistan ve Türkiye konserleri çok iyiydi bilmemne yaz! Bir tane fotoğrafa 3 tane performans yorumu yap! Bir mutlu oldum bir mutlu oldum ki! İşte gerçekten sosyal medyanın gücü bu olsa gerek! Küçükken başıma gelseydi, tüm gece uyuyamazdım herhalde heyecandan!


Epica


Konser süresinin uzunluğundan ve bel durumumdan dolayı, tahminimce 2-3 parça dinleyip çıkacaktım. Artık belim koptu kopacaktı. Arkadaşım da söyledi, Simone Simons'ı bir kez görsem de olur, çıkabiliriz dedi. Zaten Epica konusunda "Cry for the Moon"dan bir adım öteye gidememiş olan ben, pek de beklenti içerisinde değildim. Fakat konserden iki gün önce son albümlerini indirmiştim. İlk 3 parçayı banko çalacaklarını bildiğimden onlara aşinalık açısından dinledim 1-2 gün. Aslında çok da beğendim, dinledikçe alıştım. Kendilerini aşmışlar sanki. O gereksiz ve ittirme senfonik havadan biraz daha progressive e kaymışlar. Bence çok da güzel olmuş. ama açıkçası benim de tek derdim kadını görmekti. Fotoğraflarda, videolarda böylesine güzel bir kadın kim bilir sahnede nasıldı! Heyecanla bekliyordum. Yarım saat - 40 dk'lık bir aradan sonra nihayet geldiler sahneye. Onlar sahneye geldiklerinde belim ve bacağım çoktan felç olmuştu bile. Ama ne yalan diyim, hepsi birer güneş gibi doğdular! 


Kadın zaten sesi ve görüntüsüyle kusursuz. Ama diğer elemanların bu kadar şeker olabileceklerini düşünmemiştim. Mark Jansen hariç diğerlerinden çok da haberim yoktu doğrusu. Normalde fotoğraflarda gayet süklüm püklüm olan tipler, sahnede adeta karizmalarını konuşturdular. Bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim hiç. O saçlar o başlar neydi? Bence hepsi efsaneydi. Seyirciyle olan iletişim, parçaların gazı... Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi, içimin kıpır kıpır olduğunu hatırlamıyorum. 





2-3 parça sonra gideceğim diyen ben, konser sonuna kadar ağzım açık çivilendim kaldım. Sahneden indiler zırt diye, anladım ki bis için geri dönecekler. Ama artık cidden fiziksel anlamda bitmiştim. Her ne kadar beynim kal diyorsa da, vücudum pes etmişti. Çıktık. Daha sonra neler oldu bilmiyorum. Bis için döndüler mi, döndülerse ne kadar kaldılar vs. bilen biri varsa Allah rızası için anlatsın!

Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Mekan görsel olarak çok güzel olsa da, ses sistemi yine boktu! Hadi teknoloji falan işi kurtarsa da biraz, yahu şu ülkede adam gibi bir konser izleyemeyecek miyiz biz? Ya da normali bu mudur nedir yani? 

Instagramda takip etmek isteyenler için kullanıcı adım: puthedge

İki gruptan da konserde çaldıkları (ikisi de son albümlerinden), sevdiğim birer parça ile başbaşa bırakıyorum kendimi...