4.04.2012

Cermodern

 

Kısa bir tarih anlaşmazlığından sonra, nihayet arkadaşlarla kararlaştırıp, Dali sergisi için Cermodern'in yolunu tuttuk. Hepimizin ilk gidişiydi. Bina oluşumunu çok beğendim. Sanki Türkiye'de değil de, bir Avrupa ülkesindeymişim gibiydi. Havanın da bunda etkisi vardı sanırım...

 

Sağ tarafta Divan kendine kocaman bir bölüm ayırmış. Hem cafesi hem de restoranı mevcuttu. Zaman olsaydı yemek yemeyi, ya da en azından cafe bölümünde oturup bir şeyler içmeyi isterdim.

 

Binanın içi de, dışı da yeterince etkileyici bence. Aktivite ne olursa olsun, gitmeye değer.

 

Gelelim sergiye... Çoğu kişi resimlerin baskı olmasından, miktarının azlığına kadar bir çok kötü eleştiride bulunmuş. Resimlerin orjinalinin getirilmesi kadar imkansız bir şey daha bilmiyorum ben. Dünyanın en ünlü ressamlarından biri... O resimlere baktırırlar mı hiç yakından? Dünyanın bir ucundan diğer ucuna taşırlar mı? Genelde öyle sergilerde fotoğraf bile çekmek yasaktır. Hatta eserlerin yanına bile yaklaşılmaz, önüne kimse geçemesin diye engel bile yaparlar. 

 

Sergi 3 ayrı bölümden oluşuyordu. İlahi Komedya, Sürrealizmin İzleri ve Gala ile Akşam Yemeği... Hepsi de birbirinden ilginçti. Dali'nin bugüne kadar görmediğim bir sürü eserini görmüş olduk. Orada bulunan eserleri, Kızılay'da yerde satılan karton eserlerinden değildi... Eminim, yakından ilgisi olmayan hiç kimsenin daha önce görmediği eserleridir.

 
 Bunlar da sergiyi gezen gencolar =))



 

Duvardaki küçük tablolar, kağıt üzerine baskıydı. Kanvas baskı olsa, belki daha güzel olurdu diyeceğim ama, belki de resimler kağıt üzerine resmedilmiştir orjinalinde. Resimlerin yanında herhangi bir bilgi yoktu. Rehberin gezdirdiği saate de yetişemedik ne yazık ki...

 

Ayrıca, perdelerle çevrelenmiş küçük bir sinema odası vardı. Orada da Dali'nin film gösterimi yapılıyordu. Saatlerine yetişemediğimiz için, ortasında da girmek istemedik. 

Sergi alanının hemen yanında, aşağıda görülen, başka bir sergi daha vardı. Bir sürü desen desen kumaşlar. Yine ne girişte, ne de kumaşların yanında hiçbir bilgi yoktu. Kumaşlara bakmak çok keyifliydi ama ne olduğunu bilmeden gezdik. Yalnızca hepsinin yabancı ülkelerden geldiğini anladık. Ve her desen de farklı ülkelere aitti....

 

Çıktığımızda müzenin mağazasına uğrayalım dedik. Müze çıkışlarında müzenin mağazalarına uğramayı çok severim. En azından küçük de olsa bir hatıra almak isterim.

 

Fakat burası hiç umduğum gibi bir yer değildi. Dekor olarak çok iç açıcı, çok retroydu. Ama satılan şeyler hep tasarım ürünlerdi. Hani 1 liralık defterin kapağına Marilyn Monroe ya da Audrey basarlar da, onu 50 liraya satarlar ya, hah işte hep onlardan vardı. Böyle uyduruk şeyler yapıp, bir de adına tasarım demiyorlar mı, deli oluyorum gerçekten! 

Sözün özü, bir şey almadan oradan ayrıldık. Üzülürüm üzülürüm, çıkmadan bir kahve içemediğime üzülürüm...