Bugün okula gitmek için evden çıkıyordum. Kapıyı bir açtım ki, karşımda üst komşum, elinde koca tepsi, içinde 4 adet aşure. Tam zilimi çalıyordu. Kendisiyle apartmanda sürekli karşılaşmış olmama rağmen bir kez bile selam vermişliğim yoktur. Hatta canavar oğlunu sokakta oynarken çok ses yaptığı için ve kedilere taş attığı için azarlamışlığım bile vardır. Neyse efenim, "herkes aşure sevmez, seviyorsanız lütfen alın" dedi. Önce bir tereddüt ettim, baktım kaseler de aliminyum kağıttan kase (yani geri götürme mecburiyeti yok), "alayım, çok teşekkür ederim" dedim ve tekrar içeri girdim, dolaba koyup tekrar evden ayrıldım. Ama beynimi kemiren şey ise, kadına ne demem gerektiğiydi. Çünkü küçüklüğümden hatırlıyorum, apartmanlarda aşure yapılıp dağıtılırdı. Hatta helva da yapıp dağıtırlardı. Ben de hepsini tadıp, aralarından en güzelini seçer, kendi çapımda oyunlar oynardım. Ama bilmediğim şey ise, bunların dini amaçlı mı, yoksa geleneksel olarak mı yapıldığı... Yani "Allah kabul etsin" mi demeliydim? Şimdi bu benim için bir iyilik ya, kendi kendimi yiyip bitiririp...
Okul her zamanki rutinliğiyle devam ederken, biz yine "geleneksel cuma günü okul çıkışı yemek yemesi" olayını gerçekleştirdik. Oradan eve koyuldum. Kapının önüne geldiğimde bir de ne göreyim? Posta kutumda koskocaman bir zarf! Yuki'den! Zarfın üstündeki "two books" açıklamasına gözüm ilişiverdi ve daha da bir yihuu oldum. Evet, zarfın içinden 2 adet kitap ve yılbaşı kartı çıktı. Kitaplardan biri Doraemon mangası. Hem de kanjilerin üstünde küçük, hiragana ile okunuşları da var. Bilerek yollamış sanırım =)) Bana iyi bir alıştırma olacak! Unuttuğum en kolay kanjiyi bile hatırlamamda yardımcı olur diye düşünüyorum. Doraemon taa 1969'larda meşhur olmuş bir manga seriisiyken, daha sonra anime olarak da yayınlanmaya başlamış ve Japonya'daki en meşhur karakter olmayı başarmış. Doraemon, zamanda yolculuk eden robotik bir kedi.
Diğer kitabın ise başlığını okuyamadığım için umursamadan kenara koydum. Okumak zor olur, önce Doraemon'a bakarım dedim. Bu arada bu Japonların kitaplarının ya da dergilerinin üstünde gıldır gıcık etiketler olur. Ama yapışkan değil, katlanıp koyulmuş şekilde. İçinde broşürler olur falan. 1-2 saat sonra tekrar kenara koyduğum kitabı elime alıp, etiketini sıyırdığımda ise ne göreyim!!! Haruki Murakami kitabı!!! Yani istesem bu kadar kolay erişemezdim! Sanırım son zamanlarda en çok sevindiğim şey bu oldu. Adı "After the Quake - 神の子どもたちはみな踊る Kami no kodomo-tachi wa mina odoru". İçinde 6 adet öykü var. Kitap orjinal, yani Japonca. Bu arada bilmeyenler için bir not düşeyim; fotoğraflara bakanlar şaşırıyor olabilirler, ama Japonya'da kitaplar hep tersten basılıdır (Batıya göre tersten). Yani kapağı tersten açarsınız, yazılar sağdan sola ve yukarıdan aşağı okunur. Tabii bu kitaba o kadar sevindim ama, okuyabilecek miyim sanki? Noo... Belki kursu bitirir bitirmez olsaydı biraz biraz kanjileri falan okurdum ama, aradan 3 sene geçmişken imkansız. Olsun, Japonca olması ve orjinal olması bile yeterince tatmin edici. Aslında ben çok kitap okuyan biri değilim, ama Haruki Murakami en sevdiğim yazar olma ünvanına sahip. Bir ara onunla ilgili de bir post yazmayı düşünüyorum zaten. Bakalım kısmet ne zamana...
Yapacak şey çok ama gerçekten fırsatım yok. Diyelim ki kitap okuyacağım, "o kitabı okuyacağım zamanda yüz kere ders çalışırım, sunumuma hazırlanırım, essaylerimi bitiririm" diyorum ve okumuyorum. Ama dersin başına da geçmiyorum. Ama o sırada başka bir şeyle de uğraşırsam kötü hissediyorum... Önümüzdeki haftaya koskoca bir kitaptan sunumum var. Koskoca kitap! Sunum da 10 dakkalık olmalıymış... Ne anladım o işten! "Viramma: A life of a dalit woman" isimli bir kitap. Tabii ki Hindistan dersi için... Bakalım altından kalkabilecek miyim?
Olmazsa olmaz not: Fotoğrafların uydurukluğuna aldırmanyınız lütfen, zıttırık ışık, acele ile çekilip müdahale yapılmadan konulmuş materyaller olarak nitelendirin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder