31.12.2010

29 Aralık 2010 Hindistan Büyükelçiliği Daveti

Çarşamba gecesi Hindistan Büyükelçiliğine davetliydik. Davetin nedeni ise, derslerimizden birine, büyükelçinin eşinin girmesi. Dersin son haftasında da dersi alan herkesi elçiliğe yemeğe davet etti.

İlk elçiliğin kapısından girdiğimizde, büyükçe bir bahçeden devam edip, hedef mekana ulaştık. Devasa ve güzel bir kapısı vardı. Kapıda bizi görevliler karşıladı. Montlarımızı verip topluca bize gösterilen yere doğru ilerledik. Gerçekten o kadar büyüktü ki, oda içinde odalar vardı. Her odanın kendine ait hoş bir havası vardı. İnsanı güzel hissettiriyordu.
Köşede duran ikram içkiler gerçekten çok hoştu. İlk 1,5-2 saat, içkilerden sorumlu görevli sürekli bizlere içki servisi yaptı. Her bir köşeye konulmuş aperatifler, sabırsız davetlileri yemeğe kadar oyalamayı başarabildi (bunlardan biri benim evet!). Ben içki faslına viski ile başladım. Onun ardından Skingrat ile içki keşfine çıktık. Görevlinin de önersiyle Campari'de karar kıldık. İlk defa denedik ikimiz de. O kadar çok beğendik ki!


İçkilerimizi bitirmemize fırsat kalmadan yemek salonuna çağrıldık. Kocaman ve şık bir davet masası vardı. Yemekler bir köşede, açık büfe şeklindeydi. Yemeklerin isimlerinin fotoğrafını, kalabalık yüzünden çekemedim. Ezberleyemedim de... Sadece içeriklerini biliyorum =) Yemeklerde domuz eti ve inek eti kullanılmamış olması ilginçti(!). Et olarak yalnızca kuzu ve tavuk eti vardı. Tavuk eti neye bulanıp pişirilmişti bilmiyorum ama yoğun bir baharat tadı vardı. Kuzu eti ise ıspanak püresine bulanmış, bir çok baharatla da çeşitlendirilmişti. Bunların dışında domatesle pişirilmiş çiftlik peyniri, bamya kızartması, sotelenmiş karnıbahar, körili ve limondan yenemeyek şekilde olan hamurumsu bir şey, körili ve değişik fıstıklı bir pilav, kırmızı ve yeşil biber sotesi... Aralarından hiç birini çok çok sevmedim. Ama yenmeyecek gibi de değildi. Asya yemeklerini çok tattığımdan, ilk yenildiğinde şok olunulcak bir durum yoktu.


Yemek faslından sonra tatlı faslına geçildi. Tatlı olarak da pirinçli, sütlaça benzeyen, ama tat olarak sütlaçla alakası olmayan, daha sulu, daha lapa pirinçli ve fıstıklı bir tatlı geldi. Çok şekerli değildi, bu yüzden hoşuma gitti. Diğer tatlı ise tereyağında havuç ve bol fıstığın kavrulmasından oluşmuş bir şeydi. Tadı hem sıcak cezerye gibi, hem de irmik helvası gibiydi. Bunu da beğendim. Ama yemek sonunda ağzımda bitmeyen bir zencefil tadı... O tadı bir türlü yok edemedim.
Yemek sonunda hepimiz içeri geçip, çay ve kahvelerimizi içmek için oturacak yerlere dağıldık. Ben tercihimi çaydan yana yaptım. Keşke kahveden yana yapsaymışım. Çay da çok baharatlı, değişik bir şeydi. Kahve insan kahvesiydi ama, tadına baktım... Misafirler yavaş yavaş dağılmaya başlarken, büyükelçi yanımıza geldi. Derken koyu bir siyaset muhabbeti başladı. Hazır adamı bulmuşken fena sıkıştırdık. Ama gerçekten o kadar tatlı birisi ki, kimseyi kırmadan tatlı tatlı konuştu tüm gece. Sonrasında herkes gidince eşi de (Hocamız) bize katıldı ve sohbet devam etti. Aslında çok daha uzun saatler devam edebilecek bir sohbetti ama, hocanın gözlerinin kaymasından ve esnemelerinden işgillenerek, ayıp olmasın diye kalktık =)) Yine görkemli bir yolculamadan sonra, içkinin verdiği gazla, Cinnah'ın en tepesinden Esat'a kadar yürüdük. Bazılarımız Kızılay'a kadar yürüdüler. Ama çok güzel bir gece geçirdik. Herkes yüzünde kocaman gülücüklerle ayrıldı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder